İkiye yarılmışlık. Nedir bilir misin?
Bir yanda ruhun diğer yanda bedenin...
Geleceğin ve şimdinin ortasında kalan çaresiz bir Yetim Çocuk.
Mabedinden uzak olan ne hisseder, söyle, hiç bilir misin? Ruhuna kulak verdiğinde?
Derken büyük bir Deruni’ye girdiğinde? Koca bir gözün içindeyken meselâ, bam telini açarken?
Hiç gördün mü onu, hani şu bir yandan sesi arş-ı a'layı sağır eden, öte yandan bedeni uzaklaştıkça uzaklaşan... İçine, daha da içine çekileni?
Bir elinde kendisi, bir elinde sevdiği, tam da ortasından yarılanı?
Ruhu bir yanda, bedeni bir yanda, Siverek’in orta yerinde ayaklar altında sürüneni?
Peki, Mahi’yi hiç gördün mü?
Ne yapacağını bilmez hâlde, kurban diye kendisini keserken.
Gizliliğiyle kendini iyileştireni. Hüzünle. Çaresizlik içindeyken. Ağlaya ağlaya kendi yaralarını kendisi saranı.
Değil Mabedin gözlerine, kendi gözlerine bile söyleyemeyeni. Söylemek nedir bilmeyeni.
Hasretin ve yasağın tokmağından başını kaldıramayan o çaresiz…
Gizleyeni… Hep gizleyeni.. Kendini… Ruhunu…
Gördün mü hiç?
Yalnızlar diyarında da yine kendisinden de gizlerken.
Gördün mü yinede;
Kalabalıkların arasında yalnızca onu konuşurken...
Uyurken, yürürken, konuşurken... Her daim...
Gizlemek.
Bilir misin nedir?
Ve dahi kendinden bile gizlemek.
Gizlemek, görmemek değil, görmezlikten gelmek hiç değil... Yalana sarılmak, yol etmek, bilerek isteyerek gibi. İçindekileri içine içine akıta akıta. Kül gibi savurmak ruhunu karanlıklara…
Budur işte…