Tükendin mi Kalemim, nedir bu suskunluğun? Bunca derdim varken, onca söyleyeceğim söylenmemişken…
Ey Deruni! Bana yol verende sensin, bana yazdıranda. Ben hep senin emrine hizmetkâr olmak ile var oldum. Sözüm sözündür. Yolum emrindir. Mürekkebimde hep gönül hazinenden damlayanlardır.
Sevgili Kalemim, taşa mı döndü dersin gönlündekiler? Damlamaz odlularda bende durdum mu dersin? Her bir şey bitti mi dersin? Elbette bitmedi. Gönlüm; elem deryasıdır. Her yanı sevgi, hasret, hüzün ve keşkelerle doludur…
Bazen keşkelerle bir deniz kenarında denizin görünmeyen dibi gibi keşkelerde gönlüm. Ey kalemim, yorulur durur musun bilmem ama gönül hazinemdekiler; bitmez, mürekkebin tükenmez bilesin.
Gönlüm diyorum gökyüzüdür… Sana damlayanı, yalnızca yağmur gibidir. Sana söylemediğim, söyleyemediğim ve yazmaya gücünün yetemediği o kadar çok şey var ki…
Gönlüm dedim gökyüzü gibi kara Dumanları da, yükselen alevleri de ve yeryüzünün bağrından kovduğu birçok şeyi alandır; kanunsuzlukları, sınırsızlıkları, yasakları, ölü dirileri, uzakları…
Ey kalemim! İşte kalemimde nice sırlar vardır da bilmezsin. Sen her zaman birçok sırra dil olduğunu sanırsın. Ancak sırları söylemek kolay değildir. Ben bu sırlara ermek için ruhuma, kendime açıldım ve gerçeği, kendimi ancak çırılçıplak gördüm. Ve ancak Mabedimin önünde eğildim. Ha sakın büyük olduğumu sanıp hadsizlik yaptığımı da düşünme. Ben ancak büyük Mabedin önünde büyüğüm. Ve anca Ruhumda büyüğüm… Kendime açılan küçük Mabede vardığımda büyüyendir Gönlüm.
Ey Kalemim sen her şeyi yazan değilsin… Ey kalemim sen bir çiçeğin kokusunu yazabilir misin? İşte benim gönlümde çiçeğin kokusu var. Ellerimde, bana uzanan bir elin dokunuşu ile iyileşen yüzüm var. Mazimde, yol aldığım yağmurlu havalarda kor gibi yanan yüreklerin yağmur sularında ıslanmayan izler var. Başını yastığa koyduğunda yastığı uyutan, geceye ninniler söyleyen, yari nefesinin sesinde uyutan, sabahları güneşten önce doğan umutlar var bende.
“Sabahın tek bir
Heyecanını
Yazabilir misin?”
Ey kalemim! sen ancak damlayanlarla kağıdı ıslatabilirsin. Peki ya akmayan, dökülmeyen yaşları bilebilir misin?
Ve Kalem ile Deruni karşılıklı yalvarırlar;
Kalem: Ey Deruni! Ne olursun gönlündekilerden beni mahrum etme. Ben senin hizmetkârınım, hazinendekileri; güle, kelebeğe, serçeye ve Mabede ulaştırma şerefinden mahrum etme beni.” dedi.
Deruni: Ey Kalemim! Sevgili yoldaşım…
Ne olur! Lütfen! Az da olsa
susan dilime ses,
taşan gönlüme yol,
akan yaşıma durak,
kabuk tutmayan yaramın acısına ses ol.
Mabedime ulaştıramadığım sözlerime ulak ol. Hasret çeken gözlerime; gözlerimden dökülenler ile Serçenin gözlerine, sabah ya da gecenin bir yarısı bakanı ol yerime.
Ey kalemim, susma ne olursun! Deruni’dekiler hiç susmaz. Sana büsbütün feryadımı ulaştırmasam dahi sana ulaştırdıklarımı sende ulaştır…
“Akanlar
bir damla değildir
Aktı diye de
bitmiş değildir elemler…”