İnsani diğer varlıklardan ayıran en önemli şey; iki dünyalı olmasıdır. İnsanın İçinde yaşadığı bir dünya var, bir de içinde yaşattığı dünya…
İlki var olan bütün varlıkların olduğu dünyadır. Bu dünyada yaşamak hiç birimizin isteği doğrultusunda olmamıştır. Ancak unutulmamalıdır ki; bütün varlıkların ve bizden olmayan insanların "yaşam hakkını" kendi isteğimiz doğrultusunda yönlendirmeye hakkımız yoktur. Bu dünyada birçok konuda kendi istek ve arzularımız ile hareket etme anlamında sınırlandırılmışız. Burada her şeyi yaşamak ve yaşatmak elimizde değil, ikincisini yaşatmak bizim elimizde.
Bu iki dünyanın da kendince gerçekleri var. Bu gerçekleri fark edebilmek için akıl ve duyguya muhtacız. Akıl, birincisinde yaşayabilmemizi sağlıyor; duygu ise diğerinde kendimizi yaşatabilmemizi.
Akıl ile fark ettiğimiz gerçekler birinci dünyanın gündemlerini oluşturuyor. Ancak birinci dünyanın gündemi kalbimizi istila ettiği anda duygularımızı, kendimizi, sevgi ve sevgiliyi ihmal etmekle karşı karşıya kalıyoruz. İçimizdeki dünyanın orantısız istilasından meczup olmaya kapı aralanabilecekken içinde yaşadığımız dünyanın kalbimizi işgali, bizi daha az insan olmanın eşiğine terk ediyor.
Gerçek dünya ve görünmez savaş... İçinde yaşadığımız dünyanın gündeminden anında haberdar oluyoruz. Televizyonlar, bilgisayarlar ve akıllı telefonlarımız mütemadiyen bilgi akışı sağlıyor. Bizi ilgilendiren, kısmen ilgilendiren yahut asla ilgilendirmeyecek olan binlerce şeyin bilgisini aklımıza ulaştırıyor.
Keşke diyorum bazen; yeni bir icat çıkarsa birileri de her insan sadece kendisini ilgilendiren şeylerin bilgisine maruz kalsa. Bilgiye maruz kalmak... Evet, böyle bir fecaat duruyor kapımızda. Lazım olanın bilgisine sahip olmakla lazım olmayan bilginin sana sahip olması arasında büyük fark var. Sadece aklına yani birinci dünyaya lazım olan; telli duvaklı gelin gibi geliyor; lazım olmayan ise diğer taraftan kalbindeki duyguların cellâdı olmak için geliyor.
Zamanımızın bütünün birinci dünyada geçirip ve içinde maruz kaldığımız lüzumsuzluklarla bir gereksizlik dünyasına terk ediyoruz duygularımızı. O unutulmuş, gereksiz görülen dünyayı fark edip bulmak ve orda bir gül yetiştirmek her insanın ( insan demeye şahit lazımların) harcı değil.
İnsan değilsek bu kavgaya girmeyelim mi? Hayır, girelim. Bazı kavgaları güçlüler kazanır, bazen de kavga ede ede güçlenir insan. Belki içimizden süzüp aşkla damıttığımız hakikatler, içinde yaşadığımız dünyayı dönüştürmeye yetmeyecek ama hiç olmazsa yaşadığımız dünyanın, insan kalmak için yaşatmaya mecbur olduğumuz dünyaya taarruzunda kavî birer set vazifesi görecek.
Kalbimiz toprak altında. Duygularımız ve asıl yaşamamız gereken her şey gereksizlik listesinde.
Ey mabet
Duygu dünyamı
Yaşatanımsın…