Yüreğindekileri dile getirmek için düşünür durur... Gökyüzüne bakar, susar... Taşsız duvarları yıkmak için; susmak istemez Deruni’dekiler. Çaresizce en derine iner, sınırsız bir yol ile... Gayya kuyusundan çıkar sanki bütün bakışlar. Gözler dikilir gökyüzüne ve der: “Daha ötelerin var mı benim ötelerim gibi? Saklayabilecek kadar büyük müsün beni?
Ey gökyüzü, içindekileri akıttın toprakların var ne güzel. Ya ben ne yapayım ey gökyüzü! İçimdekiler hep içimi mi yiyecek? Hep taşsız duvarlara mı çarpıp duracak?
Yaşlarım seninki gibi değildir ; Ne güzeldir yaşların, akana rahmet oluyor. Ya benim akmayan yaşlarıma ne olacak? Bir yolu ve toprağı olmayan yaşlarım. Hep taşsız duvarların altında mı boğulacaklar?
“Haykırışlarla
Sessizce
Sessizlikte boğulur kelimelerim”
Haklısın Mabedim... Bir çocuk kadar olamadım. Sesimi duyuramadım, hiç bir şey yapamadım.
Bütün yollarla yolun açık olsun demek isterdim, yüreğimdekilere; ancak bütün kelimeler anlamsız. Yüreğim kayıp bütün yollarda. Yan yan... Yan bütün varlığın ile sessizce...
Bir tek kelime söylemek öyle kolay mı sandın? Bütün yolların bana yangındır. Elden bir şey gelir mi? Sen haklıydın her zaman: “Yangın yerine yangınla gidilmezmiş.”
Ey gökyüzü! Merak etmişimdir gecenin bir dili var mıdır sana içindekileri anlatmak için. Gece de hep benim gibi ancak içini mi yer? İç çeke çeke... Sanırım benim gibi karanlığın kendini içinde boğulmaktan başka bir dili yoktur...
Geceye sorduğunda "az ilerisi neresi?" diye. Derki: " Sesimin ulaşmadığı, varlığımın son bulduğu yerdir. Sesim ulaşmaz hiç bir yere... Ben ancak kendimde var olurum. Keşke tek ama tek bir sabaha sesimi duyurabilseydim. Bu belki beni gündüz ile birlikte olmama vesile olurdu. Ne yapayım ben, yine sessizliğim de kalırım. Çaresizlik en büyük karanlığımdır. Her kendimden kaçışta, sesimi duyurmaya çalıştığımda yine taşsız duvarlara çarpar; günyüzü ile biterim.
İçimdeki en büyük ses yine kendi karanlığımdır. Bütün sesler içime gömülüdür. Ey Mabet! beni varlığım ile duy...
"Yoksa bir ses
Yoktur
Ben, Sen"
Ey Mabedim! sana söylemiştim, sesim varlığımdadır. Sessiz kaldım, yazmadım diye sustuğumu sanma. Unuttuğumu, düşünmediğimi asla düşünme. Hiç varlığımı unutabilir miyim? Varlığım düşüncemdir. Tek düşüncem ise sensin ey Mabedim…
Dilimde hep yarım kalmış kelimeler... Sessizliğim beni bende alıp gitti. Ağlayan kalemimde umutsuzluklar akar gider. Yarım kalmış her bi şeyim... Kırık dökük kaçak bakışlarım... Tek ümidim yalnızlık sarhoşluğu. Bir arpa boyu yol alamadı, söylediklerim. Tepeden tırnağa tek bir ses; çaresizlik, aşk...
Merdivenin son iniş basamağında gibi kelimelerim. Bitmiş bir hikâyenin başlangıcı olmak istiyorlar. Tersine doğru yokuş yukarı çıkıyorlar. Her adımda kan, ter…
Harflerim bir çocuk gibi. Manaları ise bir ermiş ihtiyar. Kulağı olan duymaz bir çocuk sesi der kale almaz geçer. Ancak sen anlarsın ey mananın sahibi Mabedim
Bütün kelimelerimin "acı haberi" çoktan duyuldu. Taa... evel zamanlara defnetti zaman onları. Toprağında otlar kurumuş. Yazılı taşı aşınmış. Ayak izleriyle geçenlerin yolu olmuş tam ortası. Darmadağın her şeyi. Varlığımdan izler yok artık. Duyulmaz sessim... Ölü zamanlarda doğduk ey Mabedim…
Kelimelerimin dokunuşu, bir rüzgârın öpüşü kadar kısa. Elektrik tellerine konan bir serçeye çarpmayan bir elektriğin varlığın yokluğudur, varlığım. Tesirsizdir kelimelerim. Sessiz bir sesim sadece Deruni'de
Alevlerin içine düşmüş bir karıncadır kelimelerim. Onların sesi duyulmaz çayır çayır yansa da. Kelimelerimin feryadı arş-ı sağır etse de bile ulaşmaz hiç bir kulağa.
Ve çaresizce ben; Serin mayıs aksamlarından birinde taşsız duvarlı evlerinin damında oturuyorum. Duyulamamanın verdiği çaresizlik ve Deruni'den gelen ermiş çocuk sesleri eşliğinde gökyüzünü seyrederim. Evde, mahallede ve hatta bulunduğum şehirde bile tek bir duyanım yok. Yalızlıklardayım, sessiz ve ümitsiz. Sadece Mabedin gölgesindeyim.
Az ileride sesim, kelimelere haykırır uzaktan;
Beni çaresiz bırakıyorsun varlığınla ey kelimeler… Tek bir şey geçiyor içimden yüzüne,saçına, ellerine dokunmak. Kokunu bayılana kadar içime çekmek isterim. Sen kadar karmaşık değil istediklerim hislerim. Basitim çok, isteklerim de öyle. Sade ve basit. Ama yinede bir bilsen ne kadar yakışırdık. Ah bi bilsen ne iyi olurduk. Ne sıkı sarılırdık birbirimize… En Deruni’lerde özel hissediyorum kendimi sana hissettiklerimden dolayı… Senin bana hissettiklerin daha da özel hissettiriyor… Gel gör ki sadece his olmaya mahkûm bunlar… Ötesi hiç olmayacak… Hiçbir zaman yaşayamayacağız bu güzel aşkı… Şanslıyız çok hem şanssız… Denk gelemedik birbirimize ıskaladık... Senin gibi düşünemeyeceğim; “Olsun böyle de güzel” diyemeyeceğim. Değil böyle güzel, sen başkasına aitken. O sana ait olarak dolaşırken ve herkes bunu böyle biliyor, kabullenmişken. Bana ait olmalıydı bu Kelimeler... Boyuyla, posuyla, endamıyla, kokusuyla deli etti beni. Benim olmalıydı… Başkasında oluşunu öylece izlememeliydim…
“Sessizce
sağır olur
arş”